29 Ağustos 2014 Cuma

Yaban Ellerde Hasta Olmak



5. Ve 6. Gün

İstanbuldayken her gün sabahlıyordum.Okul varken izleyemediğim dizileri bitirmem gerekiyordu çünkü Amerika'dayken izleyemeyeceğimi biliyordum.Sabahlarken gözümde böyle bir şey varmış gibi bir his oluyordu.Uykusuzluktan diye düşünüyordum ama Amerika'ya gidincede devam etti.En son lensim kaydığında düzeltiyim derken katladım.Her zamanki becerikli ben bir keresinde çıkarıcam derken gözümde parçalamıştım da gittiğim doktor meslek hayatında ilk defa böyle bir şey gördüğünü söylemişti.Neyse lens katlandıktan sonra dahada beter oldu gözüm.Ertesi gün okula gittiğimde bir anda yanmaya başladı ve gözümün beyazı tamamen kırmızıya başladı.Hemen lensleri çıkardım okuldan bana doktor adresi vermesini istedim.


Otobüse bindik kızlarla ama deli gibi yanıyor gözlerim.Zaten hiç bir şey görmüyorum moralim fena halde bozuldu.En sonunda doktora vardığımızda bana ne dediler?18 yaşından küçükler refakatsiz doktor göremezlermiş.Eğer böyle bir durumda kalırsanız aklınızda bulunsun tek başınıza doktora gitmeyin.

Okula geri döndük bu yüzden ve herkesin işi varmış refakatçi veremiyorlarmış.Bu sırada kırmızılığı dahada artmıştı.Vampir günlüklerini izleyenler bilir vampirler vampir yüzüne geçince gözlerinin akı tamamen kırmızıya döner.Aynı öyle olmuştu.



İzlemeyenler için örnek olarak böyle olmuştu gözlerim.

Normalde önümüze baktığımızda kenarlarıda görürüz ya işte sağ gözümle kenarları görmemeye başladım.At gözlüğü takmışım gibi böyle.İyice korkmaya başladım bu yüzden.

Annemde sabaha kadar oturdu bizim saatlarimizle akşam üzeriydi.Beni götürmüyorlar diye çok sinirlendi.Konsolosluğu aramış böyle bir şey olabilir mi?

Sonunda host mother'ımı aramak geldi aklıma.Annem izin kağıdı imzalayıp attı.Kağıdı aldıktan sonra transit center'da  Melody'yi bekledikten sonra doktora yeniden gittik.Bu sefer neyseki aldılar beni.

Bir kağıt veriyorlar üzerinde doktorun soyadı ve MD yazıyor.House Md gibi.Anlamını anlamamıştım diziyi izlediğimde bazı şeyleri yaşayınca anlıyormuşsun.

Doktorun yanına girdim gözlerime baktı.Gözümü çizmişim büyük ihtimalle lenslerimi çıkarırken.Uzun tırnakla lens kullanmayın derler hep nedense bu öneriye hiç kulak asmamıştım.Ama siz siz olun bu acıları çekmemek için lenslerinizi düzgün kullanın.Göz cidden çok önemli.Doktor merhem yazdı.Eve gittikten sonra bu sefer Lindsey beni eczaneye götürdü.Tabii orda 16 yaşından itibaren arabaları olabiliyor o yüzden onun arabasına geçtim bu kez.



Ertesi gün klasik amerikan kahvaltısı ettik.Krem peynirli bagel,meyvelerin üzerine yoğur onun üzerinede cornflakes.

Bagelları çok sevdim ama o meyveli yoğurt olayını hiç beğenmedim.Nerde benim menemenlerim?

Okula gittim ama lenslerim yok ya gözümde hiç bir şey göremiyorum.Amerikaya gitmeden gözlüğümü kırmıştım fazla kullanmıyorum diye yaptırmamıştımda.Tahtayı göremeyince tahtanın fotoğrafını çekip ekrandan bakmak zorunda kaldım.




Okuldan sonra sahile gittik yüzelim dedik.Ama nasıl pis anlatamam.Birde Arsuz'unn sahillerini eleştirirdim ben.Ayağımı soktum sadece zaten buz gibi heryer yosun nasıl geri kaçacağımı şaşırdım.Arsuz'da deniz sıcacıktır hiç alışık değilim bu yüzden.Zaten okyanustaki yaratıklar hakkında değilik değişik düşünceler geçiyor aklımdan.Başta köpekbalıkları.

Sahili beğenmeyince çıktık State Street'e döndük.

Hayalkırıklığını amerikanlar nasıl geçirir?Tabii ki dondurmayla.Madem amerikadayız amerikan kültürünü öğrenelim biraz ;)


Cold Stone'un dondurmaları ilk bir kaç yiyişte çok güzel oluyor.Cidden değişik ama bir kaç yiyişten sonra insan bıkıyor.


Bizim beşli...

28 Ağustos 2014 Perşembe

Amerikaya Gidip Türk Arkadaş Bulmak

4.Gün

Sabahım sınıfımı aramakla geçti.Bulduğumda Rüya da ordaydı neyseki.

Hocamız derse geç kalmış onun yerine başka biri girmişti.Bayağı eğlenceli bir adamdı ama ikinci ders kendi hocamız girdiğinde ciddi bir şok yaşadık o eğlenceli hocadan sonra.Sultan Süleyman'ın sakalıyla yarışcak bi sakal vardı.Öyle yavaş konuşuyordu ki sanki kafasına silah dayamışlar öğretmen olucaksın demişler.Tatilde okula gelen bir gerizekalıyım ben diye düşünüyordum o hoca sayesinde.

Okuldan sonra Zeynep ve Buse geldi bu sefer yanlarında Su da vardı.Onunla okulda tanışmışlar zaten Türkleri bulmak kolay oluyor.

Şimdi ki olayı anlatmadan önce bir önceki gün yaşadıklarımızı anlatmam gerekiyor.Sokakta yürürken bir çocuk karşıdan geliyordu bizde bağıra bağıra Türkçe konuşuyorduk.Çocuk zank diye durdu ve "Oha Türk" dedi.Orda onunla tanıştıktan sonra state street'te gezerken onun arkadaş grubunu gördük."Türkler,Türkler" diye bağırıyorlarda biz geçerken.

Aynı grubu disneyland gezisini satın almaya giderken gördük.Koltuklarda oturmuşlar 6,7 erkek böyle küfürlü konuşuyorlar ama öyle böyle değil.Rüya durdu ve "Aaa Türkler,"dedi dalga geçer gibi.Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.Onlarda tanıştık yarısı normal kampüste yarısı da Westmont'taymış.

O işi hallettikten sonra okul müdürümüzle Zeynep ve Buse'yi kendi okulumuza almak için konuştuk ama nafile.Normal kampüs çok kalabalıkmış.Westmont boş olduğu için siz geçebilirsiniz dedi bize.

Tamam geçmek isterim bende Buse ve Zeynep'le olmak isterim ama ne yazık ki o gün okulda bir çocuk görmüştüm.Oradan gidersem asla tanışamayacağımı biliyordum.

Gezerken Zeynep nasıl başımın etini yedi o okula geçelim diye.Çok güzelmiş,yemekhanesi varmış,yeşillikler içindeymiş...Her şeyini ama her şeyini övüyor bana.Kabul edesim gelmiyordu değil şimdi.Sonra nerden öğrendim hatırlamıyorum galiba biri o çocuktan bahsediyordu ve o çocukta Westmont'taymış.Çocuk öylesine gelmiş normal kampüse (gezileri ordan satın alıyoruz,işlerimizi ordan hallediyoruz,langırt ve bilardo var o yüzden gelmiş olmalı)Öğrendiğim an hiç çaktırmıyorum ama tamam geçelim dedim.Okula dönüyoruz okulu değiştirmek için.Sonra Zeynep bu sefer "Bak senin çocuk bizim okuldaymış hadi yine iyisin."tarzı bir şeyler dedi.Bende sanki hiç bilmiyormuşum gibi "Aa öyle mi?" diye sordum.

Okuldan çıktıktan sonra biraz daha gezdik ve eve döndük.Eve dönünce host sisterımız Lindsey bizi sahile götürmek istedi.Evleri okyanusa çok yakın bu yüzden sabahları çok soğuk oluyordu zaten.


 
 


 

Fazla popüler bir sahil olmadığı ve akşam saatlerinde gittiğimiz için bomboştu.Bir kaç kişi sörf yapıyordu sadece.

Eve döndüğümüzde kadın bize çok güzel bir yemek hazırlamıştı.Bir ay boyunca hazırladığının en iyisi buydu hatta.



Onlarında kumpirleri varmış!!Tam aynısı değil ama olsun...

Okulun İlk Günü



3.Gün

Sabah o yorgunluğun üzerine birde erkenden kalktık.Jet-lag'da cabası zaten.

Önceki akşam yemek yemediğimiz için çok acıkmıştık ve evde kimse uyanmamıştı.Nasıl bir şeyler yiyeyeceğiz diye düşünürken neyseki kadın uyandı ve sebzeli değişik bir omlet hazırladı yerken durmadan nerde benim menemenim diye düşünüyordum.

Sonra otobüse bindirir yollar bizi diye düşünürken bizi araba ile bıraktı kaybolma korkumu erteledim host mother'ım sayesinde.

Okulun bahçesinde kayıt işlemlerimizi tamamlamamız gerekiyordu bu yüzden bahçe çok kalabalıktı.Çok güzel bir görüntüydü herkes farklı bir ülkeden farklı farklı dilleri duyuyorsun.

Rüya ben ve Miray aynı okuldaydık ama Buse ve Zeynep 16 yaşlarını doldurmadıkları için Westmont adlı üniversiteye gidiyorlardı.Biz ise normal kampüsteydik.

Bizi kuralları ve okuldaki işleyişi anlatmak için toplantı odasında topladılar.Bizim ülkemizin kural açısından daha rahat olduğunu anlamış bulundum.

*18 yaşından küçüksen gece 10'dan sonra sokakta dolaşmak yasak.(Polisler farkederlerse içeri alıyorlarmış.Ne kadar doğru bilemiyorum beni hiç farketmediler belki de)

*Sokakta sarhoş gibi yürümek yasak.Geceleri gülerek yürümeye korkuyorduk sarhoş sanıp içeri alacaklar diye.

*21 yaşından küçüksen alkol kullanmak yasak zaten ve 21 yaşından büyük biri 21 yaşından küçüklere verirse o da suçlu oluyor.Geçen yıllarda büyük biri 18 yaşındaki birine içki almış.Çocuk sarhoş olunca bir arabanın altında kalmış ve şuan içkiyi veren kişi hapisteymiş.

*Polis gördüğün zaman polis dememeliymişiz.Bizde memur diyorduk aramızda bir şey anlamıyorlardı.

*Kırmızı ışıkta karşıdan karşıya geçmenin cezası 200 dolar.(Ve biz Türk grubu olarak durmadan bu kuralı yıktığımız için sermayeyi kediye yüklerdik ama neyseki hiç yakalanmadık.)



Toplantı bittikten sonra Buse ve Zeynebin gelmesini beklemek ve karnımızı doyurmak için Aldo's adlı italyan restorantına gittik.Eğer yolunuz Santa Barbaraya düşerse kesinlikle makarnasından yemeniz lazım bence.



Yemekten sonra kızlarla buluştuk.Kırk yıldır birbirimizi görmemişiz gibi birbirimize koşup bir sarıldık.Yanlarında Zinnure'de vardı.Onunla uçağa binmeden önce tanışmıştık.

Kitaplarımızı almak için okula geri dönmemiz gerekiyordu.Okuldan kitapları alırken aynı zamanda eve giden yol tarifimiz için yardım istedim.Tarifi almama rağmen içimde korku vardı.


O gördüğünüz siyah kısımları yürümemiz gerekiyordu.Nasıl doğru sokaktan sapacağız diye bir endişe çökmüştü içime.

Kızlarla State Street'i keşfedelim diye gezinmeye başladık.Zaten State Street Santa Barbara'a gezilebilecek tek yer.Bütün restorantlar ve mağazalar orda.Bir de gezilmelik olarak Isla Vista var.Orasıda tüm partilerin olduğu yer.

Keşiften sonra eve gitme zamanı gelmişti.Bütün otobüslerin bulunduğu Transit Center'a gittik.Orda otobüsümüze bindik ve hangi durakta ineceğimizi bilmiyoruz.Otobüs şoförüde sağolsun yardımcı oldu ama yine de o da tam bilmiyordu nerde 

inmemiz gerektiğini.Sonra Miray "Burası," dedi.İndik orda.Sabah kadın bizi bırakırken Mc Donalds görmüştüm ve neden bilmem Mc Donalds diye mırıldanmıştım.Miray'da Mc Donalds'ı görüp evimizin yakında olduğunu anlamış.Sabah neden mırıldandığımı anlamamıştım ama demek ki evimizi bulalım diyeymiş.

15 dakikalık yürüyüşten sonra evimize vardık.Hemde kaybolmadan.

Akşam kadın bize taco hazırlamıştı.Ve onlar yediğim en güzel tacolardı.Hala jetlag olduğumuz için erkenden uyumuşuz.

27 Ağustos 2014 Çarşamba

Varış

2.Gün

Yolculuk toplam 30 saat kadar sürdüğü için ikinci güne geçiyorum.

Uçakta bize iki kağıt vermeleri gerekiyordu doldurmamız için ama bize bir tane vermişler.Pasapot kuyruğunda ikincisini doldurmakla uğraştığımız için bavul alım yerine bayağı bir geç kaldık.Koştur koştur oraya gittik bir yandan şirketten gelen ekibin bizi bırakmamış olmaları için dua ediyoruz.Bir baktık bavullarımız yok.Başımdan aşağı kaynar su dökülmüş gibi oldum hemen diğer tarafına geçtim ve kendi bavulumu gözüme kestim.Üzerine tanımak için oyuncak koyduğum için bayağı bir kolay oldu.

Bavulumuzu alıp çıktığımızda (ki bu çok komik bir görüntüydü resmen kendi boyumuzdaki bavullarla cebelleşiyorduk) şirketin çalışanlarını aramaya koyulduk.Gitmiş olma ihtimallarini aklımdan silmeye çalışıyordum.Eğer gitmişlerse ilk uçakla Türkiye'me döneceğim diye planlar yapıyorum kafamda.Şirketin adını gördüğümüzde sevinçten uçtuk resmen.

Havaalanından dışarı çıktığımızda annemi arayıp beni geri almasını söyleyesim geldi çünkü şehir bana o kadar büyük geldi ki korkmamak elde değildi.Yarım saat kadar bekledikten sonra otobüs geldi.Santa Barbara'ya giden yolun tamamı yeşillikti.Cidden bu kadar yeşilliği belgrad ormanında bile gördüğümü sanmıyorum.Her yeri görmek istiyordum ama gözlerim kararıp duruyordu.Yarı izledim yarı uyudum.Bir saatlik yolculuğun sonunda bizi okula bıraktılar.Evlere dağıtılmamız için taksiler çağırmışlardı Winona (doğru yazdım mı emin değilim) , Zeynep ben ve Miray aynı taksideydik.Bizim adresimizi yanlış vermişler iki saat adresimizi aradık daha sonrada bizi eve bıraktığında evde kimse yoktu.Adresi zar zor bulduğumuz için doğru adres mi emin de değildik geri taksiye bindik.Önce Zeynebi sonra Winona'yı bıraktıktan sonra Miray ve ben bizim evimize geri döndük.Bir umut yola bakıyoruz gelsin kadın diye.Issız bir yol kimsede geçmiyor.Sonra bir araba girdi dua ediyorum kadın olsun diye ve oydu!Kadınla tanıştık sarışın çok genç gözüken bir kadındı.Ev klasik bir amerikan eviydi.Tek katlı bir evdi.Ev küçüktü ama evin iki katı bahçesi vardı.Bahçede jakuzileri ve trambolinleri vardı.Odamızda bir buçuk kişilik bir yatak ve iki kişilik koltuk vardı ve kadın birimizin koltukta yatacağını söyledi.Ben hemen atladım bir arkadaşız aynı yatakta yatabiliriz diye.O minik koltuğa sığmamızın imkanı yoktu çünkü.Kadın pencereyi gösterip kedileri Bella'nın sadece bu pencereden girdiğini söyledi.Bende eğildim pencereye kedi dışarda mı diye ve kedi saniyesinde üzerime atladı.Tabii bastım çığlığı...Bizim host mother ben gidene kadar bunu hatırlattı ilk günden bir güzel rezil oldum yani.

Hemen wi-fi'nin şifresini aldık ve benim deyimimle insanlığa dönüş yaşadık.Hemen annemle kardeşimle konuştum gelen mesajlara cevap verdim ve bizim diğer kızlara durumlarını sormak için mesaj attık.Ne yazıkki evini ve ailesini seven bir tek bizdik.Zeynebin evi kalabalıktı ve ev çok küçüktü.Rüyanın evi üç katlıydı ve sürü insan yaşıyordu host mother'ı sadece öğrencileri ağırlamıyordu evini aynı zamanda kiralıyorduda.Rüya evde her gün daha önce tanımadığı insanlarla karşılaşıyordu o derece kalabalıktı.Buse'nin evinde birisi hastaymış diye onu bir rezidansa koymuşlardı ilk gün için ve orda tekti.Herkesin durumu limoni olduğu için ailemi ve evimi çok sevmiş olmam yüzünden  vicdan azabı çektim bir süre.Şans biraz bu işler galiba...




Bizimkiler kaybolmayalım diye odamıza bir harita bile asmışlardı.

Bir süre sonra host sister'ımız geldi eve.Kız yüzücü/can kurtaran olduğu için denizden gelmişti.Güzel sarışın bir kızdı ve çok cana yakındı bizden sadece bir yaş büyüktü o yüzden iyi anlaşmıştık.

Uykumuz erken geldiği için akşam yemeğinden önce saat 8 gibi uyuduk zaten dinlenmemiz gerekiyordu ertesi gün okul vardı...

24 Ağustos 2014 Pazar

Evden Uzak Bir Ay




1.Gün

İlk defa ailemden uzak kalışım değildi.İlk defa ailemsiz yurtdışına çıkışımda değildi ama özeldi çünkü önceki gidişimde başımızda okulumuzdan bir hocamız gelmişti.Bizimle onun ilgileneceğinin rahatlığı vardı.Bu sefer gittiğim şirket okulumuzdan bağımsız bir şirketti ve tek başımaydım.

Uçağa saatler kaldığı zaman her zaman kavga ettiğim kardeşimle kavga etmeyi bile kestik.O ağlamaya başladı ordan sonra ipler bende kopmuş gidene kadar ağladım.

Uçağımız sabah altıda olduğu için arkadaşlarımla hiç uyumama kararı almıştık.Uçakta uyuruz nasılsa diye.Bütün akşam birbirimize "Son çay,son döner" gibisinden snapler attık.Kardeşim uyumamakla inat ettiği için 3'e kadar onunla beraber oturduk sonra gittik babamı uyandırdık.3 buçuk gibi yola çıktık.Havaalanına gittiğimizde arkadaşlarımla birbirimize koşup sarıldık.Birbirimizden cesaret almaya çalışıyorduk.Check in'imizi ve bavul verme işlerini hallettikten sonra sıra gelmişti pasaport sırasına girmeye.Ordan sonrasına ailemiz gelemiyordu.Gözlerim dolsada geri atmaya çalışıyordum ama kardeşim çoktan ağlamaya başlamıştı bile.Zar zor ailemden ayrıldıktan sonra pasaport kuyruğuna girdik.Sabah saati olduğu için boştu normalde uzun bir sıra beklememiz gerekirdi.Tek başımıza nasıl uçağı bulduk nasıl attık hiç bir fikrim yok ama başımızda birinin olmaması beni çok korkutuyordu.



Uçağın içinde gerim gerim gerilmemize rağmen uçağın kalkış anını çekmek istedik.Tam kalkarken cama su sıçradığı için pek de hoş bir görüntü olmadığı için hala yerdeykenki halinin resmini koyuyorum.

4 saatlik uçak yolculuğu sonucunda Amsterdam'a vardık.Tek başımıza aktarmayı yapmamız gerekiyordu.Doğruyu söylemek gerekirse en çok korktuğum kısım buydu.Amerikaya vardığımızda arayabilceğimiz şirket yetkileri olacaktı ama burda yapayalnızdık.Neyse ki korktuğum hiçbir şey olmadı ve uçağımıza varabildik.14,15 saatlik bir yolculuk olacaktı neredeyse yarısından fazlasında uyudum.

Los Angeles'a vardığımızda pasaport kontrolüne gittik.Cem Yılmaz'ın Fundamental'ı yüzünden geriliyoruz "What is your purpose of visit?" diye soracaklar diye.Neyseki fazla zorlamıyorlar ve ülkeye giriş yapabiliyoruz.

Geriye sadece şirketten bizi karşılamaya gelenleri bulmak kalıyor.





Günün geri kalanını anlatmak yerine önce gittiğimiz yer hakkında kısa bir bilgi vermek istiyorum.Santa Barbara Los Angeles'ın yörekentidir.Sessiz sakin bir kasaba olarak düşünebilirsiniz.Gerçi Elliot Rodger'ın yaptığı katliam orda gerçekleşmişti biz oraya varmadan bir hafta kadar önce.Onun dışında sakin bir kasaba.Los Angeles gibi bir dolu palmiyeleri olan doğallıklar içinde bir şehir.

Diğer yazılarımda Santa Barbara ve orada geçirdiğim bir ay hakkında bahsetmeye devam edeceğim...